MÜMİNLER

Onlar (mü'minler ise) şüphesiz Rableriyle karşılaşacaklarını ve (yine) şüphesiz O'na döneceklerini bilirler. (2/46)

De ki: "Cibril'e kim düşman ise (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı) Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur." (2/97)

Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki sonunda elçi beraberindeki mü'minlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır. (2/214)

Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti mü'minler de. Tümü Allah'a meleklerine Kitaplarına ve elçilerine inandı. "O'nun elçileri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sana'dır" dediler. (2/285)

Mü'minler mü'minleri bırakıp da kafirleri veliler edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah'tan hiçbir şey (yardım) yoktur. Ancak onlardan korunma gayesiyle sakınma(nız) başka. Allah sizi kendisinden sakındırır. Varış Allah'adır. (3/28)

Doğrusu insanların İbrahim'e en yakın olanı ona uyanlar ve bu peygamber ile iman edenlerdir. Allah mü'minlerin velisidir. (3/68)

Hani sen mü'minleri savaşmak için elverişli yerlere yerleştirmek için evinden erkenden ayrılmıştın. Allah işitendir bilendir. (3/121)

O zaman sizden iki grup neredeyse 'çözülüp geri çekilmek' istemişti. Oysa Allah onların (velisi) yardımcısıydı. Artık mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidir. (3/122)

Andolsun ki Allah mü'minlere içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor onları arındırıyor ve onlara Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler. (3/164)

İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu Allah'ın) mü'minleri ayırdetmesi; (3/166)

Onlar Allah'tan bir nimeti bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah'ın mü'minlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler. (3/171)

İşte bu şeytan ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın eğer mü'minlerseniz Ben'den korkun. (3/175)

Allah murdar olanı temiz olandan ayırd edinceye kadar, mü'minleri sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz durumda bırakacak değildir. Allah sizi gayb üzerine muttali kılacak değildir. Ama Allah elçilerinden dilediğini seçer. Öyleyse siz de Allah'a ve elçisine iman edin. Eğer iman eder ve sakınırsanız sizin için büyük bir ecir vardır. (3/179)

İçinizden özgür mü'min kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın.) Allah sizin imanınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları fuhuşta bulunmayan iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra fuhuş yapacak olurlarsa özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın.) Bu sizden günaha sapmaktan endişe edip korkanlar içindir. Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlayandır esirgeyendir. (4/25)

Artık sen, Allah yolunda savaş kendinden başkasıyla yükümlü tutulmayacaksın. Mü'minleri hazırlayıp-teşvik et. Umulur ki Allah küfredenlerin ağır-baskılarını geri püskürtür. Allah 'kahredici baskısıyla' daha zorlu acı sonuçlandırmasıyla da daha zorludur. (4/84)

Bir mü'mine -hata sonucu olması dışında- bir başka mü'mini öldürmesi yakışmaz. Kim bir mü'mini 'hata sonucu' öldürürse mü'min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. Eğer o mü'min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise bu durumda mü'min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü'min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (Diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) Bulamayan ise kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Bu Allah'tan bir tevbedir. Allah bilendir hüküm ve hikmet sahibidir. (4/92)

Kim bir mü'mini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezası içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazaplanmış onu lanetlemiş ve ona büyük bir azab hazırlamıştır. (4/93)

Ey iman edenler, Allah yolunda adım attığınız (savaşa çıktığınız) zaman gerekli araştırmayı yapın ve size (İslam geleneğine göre) selam verene dünya hayatının geçiciliğine istekli çıkarak: "Sen mü'min değilsin" demeyin. Asıl çok ganimet Allah katındadır bundan önce siz de böyle idiniz; Allah size lütufta bulundu. Öyleyse iyice açıklık kazandırın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberi olandır. (4/94)

Mü'minlerden özür olmaksızın oturanlar ile Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (4/95)

Namazı bitirdiğinizde Allah'ı ayaktayken otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır. (4/103)

Kim kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan sonra elçiye muhalefet ederse ve mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o!.. (4/115)

Onlar mü'minleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz 'bütün kuvvet ve onur' Allah'ındır. (4/139)

Onlar sizi gözetleyip-duruyorlar. Size Allah'tan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse: "Sizinle birlikte değil miydik?" derler. Ama kafirlere bir pay düşerse: "Size üstünlük sağlamadık mı mü'minlerden size (gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?" derler. Allah kıyamet günü aranızda hükmedecektir. Allah kafirlere mü'minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez. (4/141)

Ey iman edenler, mü'minleri bırakıp kafirleri veliler (dostlar) edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık olan kesin bir delil vermek ister misiniz? (4/144)

Ancak tevbe edenler, ıslah edenler, Allah'a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak Allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar mü'minlerle beraberdirler. Allah mü'minlere büyük bir ecir verecektir. (4/146)

Ancak onlardan ilimde derinleşenler ile mü'minler sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Namazı dosdoğru kılanlar zekatı verenler Allah'a ve ahiret gününe inananlar; işte bunlar Biz bunlara büyük bir ecir vereceğiz. (4/162)

Bugün, size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü'minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da namuslu fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır. (5/5)

Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği onların da kendisine sevdiği mü'minlere karşı alçak gönüllü kafirlere karşı ise 'güçlü ve onurlu' Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu Allah'ın bir fazlıdır onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır bilendir. (5/54)

Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah O'nun elçisi rüku' ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü'minlerdir. (5/55)

Andolsun insanlar içinde, mü'minlere en şiddetli düşman olarak, Yahudileri ve müşrikleri bulursun. Onlardan iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Bu onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir. (5/82)

"(Bu) Bir Kitap'tır ki onunla uyarıp korkutman için ve mü'minlere bir öğüt olmak üzere sana indirildi. Öyleyse bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın." (7/2)

Sana savaş-ganimetlerini sorarlar. De ki: "Ganimetler Allah'ın ve Resûlündür. Buna göre eğer mü'min iseniz Allah'tan korkup-sakının aranızı düzeltin ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin." (8/1)

Mü'minler ancak o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O'nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. (8/2)

Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. (8/3)

İşte gerçek mü'minler bunlardır. Rableri katında onlar için dereceler bağışlanma ve üstün bir rızık vardır. (8/4)

Rabbin seni evinden hak uğrunda (savaşa) çıkardığında mü'minlerden bir grup isteksizdi. (8/5)

Onları siz öldürmediniz ama onları Allah öldürdü; attığın zaman da sen atmadın ama Allah attı. Mü'minleri kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah işitendir bilendir. (8/17)

Eğer fetih istiyor idiyseniz (ey kâfirler) işte size fetih; ama eğer (inkârdan ve eski yaptıklarınızdan) vazgeçerseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Yok geri dönerseniz biz de döneriz. Topluluğunuz çok da olsa size bir şey sağlayamaz. Çünkü Allah mü'minlerle beraberdir. (8/19)

Onlar seni aldatmak isterlerse, şüphesiz Allah sana yeter. O seni yardımıyla ve mü'minlerle destekledi. (8/62)

Ey Peygamber, sana ve seni izleyen mü'minlere Allah yeter. (8/64)

Ey Peygamber mü'minleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, bunlar da kâfirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur. (8/65)

İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler işte gerçek mü'min olanlar bunlardır. Onlar için bir bağışlanma ve üstün bir rızık vardır. (8/74)

Onlar (hiç) bir mü'mine karşı ne 'akrabalık bağlarını' ne de 'sözleşme hükümlerini' gözetip tanırlar. İşte bunlar haddi aşmakta olanlardır. (9/10)

Yoksa siz içinizden cihad edenleri ve Allah'tan ve Resûlü'nden ve mü'minlerden başka sır-dostu edinmeyenleri Allah 'bilip (ortaya) çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (9/16)

(Bundan) Sonra Allah elçisi ile mü'minlerin üzerine 'güven duygusu ve huzur' indirdi sizin görmediğiniz orduları indirdi ve inkâr edenleri azablandırdı. Bu inkârcıların cezasıdır. (9/26)

De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (9/51)

İçlerinden Peygamberi incitenler ve: "O (her sözü dinleyen) bir kulaktır" diyenler vardır. De ki: "O sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a iman eder mü'minlere inanıp-güvenir ve sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah'ın elçisine eziyet edenler... Onlar için acı bir azab vardır." (9/61)

Sizi hoşnut kılmak için Allah'a yemin ederler; oysa mü'min iseler hoşnut kılınmaya Allah ve elçisi daha layıktır. (9/62)

Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder kötülükten sakındırırlar namazı dosdoğru kılarlar zekatı verirler ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah üstün ve güçlüdür hüküm ve hikmet sahibidir. (9/71)

Allah mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (9/72)

Sadakalar konusunda mü'minlerden ek bağışlarda bulunanlarla emeklerinden (cehdlerinden) başkasını bulamayanları yadırgayarak bunlarla alay edenler; Allah (asıl) onları alay konusu kılmıştır ve onlar için acı bir azab vardır. (9/79)

Ama Resul ve onunla birlikte olan mü'minler mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler; işte bütün hayırlar onlarındır ve kurtuluşa erenler onlardır. (9/88)

De ki: "Yapıp-edin. Allah sizin yapıp-ettiklerinizi (amellerinizi) görecektir. O'nun elçisi ve mü'minler de. Yakında gaybı ve müşahede edilebileni Bilen'e döndürüleceksiniz ve O size yaptıklarınızı haber verecektir." (9/105)

Zarar vermek inkârı (pekiştirmek) mü'minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah'a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: "Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (var ya) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik etmektedir. (9/107)

Hiç şüphesiz Allah mü'minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar öldürürler ve öldürülürler; (bu) Tevrat'ta İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (9/111)

Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü'minleri müjdele. (9/112)

Mü'minlerin tümünün öne fırlayıp çıkmaları gerekmez. Öyleyse, onlardan her bir topluluktan bir grup çıktığında (bir grup da) dinde derin bir kavrayış edinmek (tafakkuhta bulunmak) ve kavimleri kendilerine geri döndüğünde onları uyarıp korkutmak için (geride kalabilir). Umulur ki onlar da kaçınıp-sakınırlar. (9/122)

Andolsun size içinizden sıkıntıya düşmeniz, O'nun gücüne giden size pek düşkün mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir. (9/128)

Ey insanlar Rabbinizden size bir öğüt sinelerde olana bir şifa ve mü'minler için bir hidayet ve rahmet geldi. (10/57)

Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: "Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü'minleri de müjdele." (10/87)

Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündekilerin tümü topluca iman ederdi. Öyleyse onlar mü'min oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın? (10/99)

Sonra biz elçilerimizi ve iman edenleri böyle kurtarırız; mü'minleri kurtarmamız bizim üzerimize bir haktır. (10/103)

De ki: "Ey insanlar, eğer benim dinimden yana bir kuşku içindeyseniz ben sizin Allah'tan başka ibadet ettiklerinize ibadet etmiyorum ancak ben sizin hayatınıza son verecek olan Allah'a ibadet ederim. Ben mü'minlerden olmakla emrolundum." (10/104)

"Eğer mü'minseniz, Allah'ın bıraktığı (helal işlerden olan kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim." (11/86)

Sana elçilerin haberlerinden -kalbini sağlamlaştıracak- doğru haberler aktarıyoruz. Bunda sana hak ve mü'minlere bir öğüt ve uyarı gelmiştir. (11/120)

Resulleri onlara dediler ki: "Doğrusu biz sizin gibi yalnızca bir beşeriz ancak Allah kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah'ın izni olmaksızın size bir delil getirmemiz bizim için olacak şey değil. Mü'minler ancak Allah'a tevekkül etmelidirler." (14/11)

"Rabbimiz hesabın yapılacağı gün beni anne-babamı ve mü'minleri bağışla" (14/41)

Sakın onlardan bazılarını yararlandırdığımız şeylere gözünü dikme onlara karşı hüzne kapılma mü'minler için de (şefkat) kanatlarını ger. (15/88)

Sonra (Allah) kıyamet günü onları aşağılık kılacak ve diyecek ki: "Haklarında (mü'minlere karşı) düşman kesildiğiniz ortaklarım hani nerede?" Kendilerine ilim verilenler dediler ki: "Bugün gerçekten aşağılanma ve kötülük kafirlerin üstünedir." (16/27)

Erkek olsun, kadın olsun bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (16/97)

Şüphesiz bu Kur'an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir. (17/9)

Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa işte böylelerinin çabası şükre şayandır. (17/19)

Kur'an'dan mü'minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Oysa o zalimlere kayıplardan başkasını arttırmaz. (17/82)

Dosdoğru (bir Kitaptır) ki, kendi katından şiddetli bir azabla uyarıp-korkutmak ve salih amellerde bulunan mü'minlere müjde vermek için (onu indirdi); şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır. (18/2)

"Çocuğa gelince onun anne ve babası mü'min kimselerdi. Bundan dolayı onun kendilerine azgınlık ve inkâr zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk." (18/80)

Kim de bir mü'min olarak, salih olan amellerde bulunursa artık o ne zulümden korksun ne hakkının eksik tutulmasından. (20/112)

Artık kim bir mü'min olarak salih amellerde bulunursa onun çabası için (karşılık olarak) küfran (nankörlük) yoktur. Şüphesiz biz onun yazıcılarıyız. (21/94)

Kendilerine zulmedilmesi dolayısıyla, onlara karşı savaş açılana (mü'minlere savaşma) izni verildi. Şüphesiz Allah onlara yardım etmeye güç yetirendir. (22/39)

Mü'minler gerçekten felah bulmuştur; (23/1)

Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek (celde) vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız onlara Allah'ın dini(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezaya mü'minlerden bir grup da şahit bulunsun. (24/2)

Zina eden erkek zina eden ya da müşrik olan bir kadından başkasını nikahlayamaz; zina eden kadını da zina eden ya da müşrik olan bir erkekten başkası nikahlayamaz. Bu mü'minlere haram kılınmıştır. (24/3)

Onu işittiğiniz zaman erkek mü'minler ile kadın mü'minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: "Bu açıkca uydurulmuş iftira bir sözdür" demeleri gerekmez miydi? (24/12)

Namus sahibi bir şeyden habersiz mü'min kadınlara (zina suçu) atanlar dünyada ve ahirette lanetlenmişlerdir. Ve onlar için büyük bir azab vardır. (24/23)

Mü'minlere söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu onlar için daha temizdir. Gerçekten Allah yaptıklarından haberdârdır." (24/30)

Mü'min kadınlara da söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey mü'minler umulur ki felah bulursunuz." (24/31)

Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve elçisine çağrıldıkları zaman mü'min olanların sözü: "İşittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte felaha kavuşanlar bunlardır. (24/51)

Mü'minler o kimselerdir ki, Allah'a ve Resûlü'ne iman edenler onunla birlikte toplu(mu ilgilendiren) bir iş üzerinde iken ondan izin alıncaya kadar bırakıp-gitmeyenlerdir. Gerçekten senden izin alanlar işte onlar Allah'a ve elçisine iman edenlerdir. Böylelikle senden kendi bazı işleri için izin istedikleri zaman dilediklerine izin ver ve onlar için Allah'tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah bağışlayandır esirgeyendir. (24/62)

"Ve ben mü'min olanları kovacak değilim." (26/114)

Ve mü'minlerden sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger. (26/215)

Mü'minler için bir hidayet ve bir müjdedir. (27/2)

Ve gerçekten o mü'minler için bir hidayet ve bir rahmettir. (27/77)

Musa'nın annesi ise yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer mü'minlerden olması için kalbi üzerinde (sabrı ve dayanıklılığı) pekiştirmemiş olsaydık neredeyse onu(n durumunu) açığa vuracaktı. (28/10)

Kendi ellerinin öne sürdükleri dolayısıyla onlara bir musibet isabet ettiğinde: "Rabbimiz bize de bir elçi gönderseydin de böylece senin ayetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık" diyecek olmasalardı (seni göndermezdik). (28/47)

Birkaç yıl içinde. Bundan önce de sonra da emir Allah'ındır. Ve o gün mü'minler sevineceklerdir. (30/4)

Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (akrabalar) de Allah'ın Kitabında birbirlerine öteki mü'minlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza maruf üzere yapacaklarınız başka; bunlar Kitapta yazılmış bulunmaktadır. (33/6)

Mü'minler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: "Bu Allah'ın ve Resûlü'nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resûlü doğru söylemiştir." Ve (bu) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı. (33/22)

Mü'minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler. (33/23)

Allah, inkâr edenleri kin ve öfkeleriyle geri çevirdi onlar hiçbir hayra varamadılar. Savaşta Allah (yardımcı ve zafer nasib edici olarak) mü'minlere yetti. Allah, çok güçlüdür üstün ve galib olandır. (33/25)

Şüphesiz Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar mü'min erkekler ve mü'min kadınlar gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar sabreden erkekler ve sabreden kadınlar saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar Allah'ı çokca zikreden erkekler ve (Allah'ı çokca) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (33/35)

Allah ve Resûlü bir işe hükmettiği zaman mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü'ne isyan ederse artık gerçekten o apaçık bir sapıklıkla sapmıştır. (33/36)

Hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye: "Eşini yanında tut ve Allah'tan sakın" diyordun; insanlardan çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah kendisinden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd ondan ilişkisini kesince biz onu seninle evlendirdik; ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman onlarla evlenme konusunda mü'minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir. (33/37)

O'dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte; melekleri de (size dua etmektedir). O mü'minleri çok esirgeyicidir. (33/43)

Mü'minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır. (33/47)

Ey iman edenler, mü'min kadınları nikahlayıp sonra onlara dokunmadan boşarsanız bu durumda sizin için üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur. Artık (hemen) onları yararlandırın (onlara yetecek bir miktar verin) ve güzel bir salma tarzıyla onları salıverin. (33/49)

Mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara irtikab etmedikleri (bir suç) sebebiyle eziyet edenler ise gerçekten bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir. (33/58)

Ey Peygamber, eşlerine kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah çok bağışlayandır çok esirgeyendir. (33/59)

Şundan ki: Allah münafık erkekleri ve münafık kadınları müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azablandıracak; mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların tevbesini kabul edecektir. Allah çok bağışlayandır çok esirgeyendir. (33/73)

Bu sizin yalanladığınız (mü'mini kafirden haklıyı haksızdan) ayırma günüdür. (37/21)

Şüphesiz o bizim mü'min olan kullarımızdandı. (37/132)

Firavun ailesinden imanını gizlemekte olan mü'min bir adam dedi ki: "Siz benim Rabbim Allah'tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor. Buna rağmen o eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir; ve eğer doğru sözlü ise (o zaman da) size va'dettiklerinin bir kısmı size isabet eder. Şüphesiz Allah ölçüyü taşıran çok yalan söyleyen kimseyi hidayete erdirmez." (40/28)

Kim bir kötülük işlerse, kendi mislinden başkasıyla ceza görmez; kim de -erkek olsun dişi olsun- bir mü'min olarak salih bir amelde bulunursa işte onlar içinde hesapsız olarak rızıklandırılmak üzere cennete girerler. (40/40)

Şüphesiz mü'minler için göklerde ve yerde ayetler vardır. (45/3)

Şu halde bil; gerçekten Allah'tan başka ilah yoktur. Hem kendi günahın hem mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile. Allah sizin dönüp-dolaşacağınız yeri bilir konaklama yerinizi de. (47/19)

Mü'minlerin kalplerine imanlarına iman katıp-arttırsınlar diye 'güven duygusu ve huzur' indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır: Allah bilendir hüküm ve hikmet sahibidir. (48/4)

(Bütün bunlar) Mü'min erkekleri ve mü'min kadınları içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokması ve kötülüklerini örtüp-bağışlaması içindir. İşte bu Allah katında 'büyük kurtuluş ve mutluluk'tur. (48/5)

Andolsun Allah, sana o ağacın altında biat ederlerken mü'minlerden razı olmuştur kalplerinde olanı bilmiş ve böylece üzerlerine 'güven duygusu ve huzur' indirmiştir ve onlara yakın bir fethi sevap (karşılık) olarak vermiştir. (48/18)

Allah, alacağınız daha birçok ganimetleri size va'detti bunu size hemencecik verdi ve insanların ellerini sizden çekti ki (bu) mü'minler için bir ayet olsun ve sizi dosdoğru bir yola yöneltsin. (48/20)

Ki onlar, inkâr ettiler sizi Mescid-i Haram'dan ve durdurulmakta (bekletilmekte) olan hediyeleri (kurbanları) yerlerine varmaktan alıkoydular. Eğer kendilerini bilmediğiniz mü'min erkekler ve mü'min kadınları bilgisizlik dolayısıyla darmadağın edip de bu yüzden size 'dayanılmaz bir sıkıntı' dokunmayacak olsaydı (o zaman durum farklı olurdu. Durumunun böyle olması) Allah'ın dilediğini rahmetine sokması içindir. Eğer (karışık yaşayan mü'minler) seçilip ayrılmış olsalardı muhakkak içlerinden inkâr edenleri acı bir azab ile azablandırırdık. (48/25)

Hani o inkâr edenler, kendi kalplerinde 'öfkeli soy koruyuculuğu'nu (hamiyeti) cahiliyenin 'öfkeli soy koruyuculuğunu' kılıp-kışkırttıkları zaman hemen Allah; elçisinin ve mü'minlerin üzerine '(kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu' indirdi ve onları "takva sözü" üzerinde 'kararlılıkla ayakta tuttu. Zaten onlar da buna layık ve ehil idiler. Allah herşeyi hakkıyla bilendir. (48/26)

Mü'minlerden iki topluluk çarpışacak olursa aralarını bulup-düzeltin. Şayet biri diğerine tecavüzde bulunacak olursa artık tecavüzde bulunanla Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın; eğer sonunda (Allah'ın emrini kabul edip) dönerse bu durumda adaletle aralarını bulun ve (her konuda) adil davranın. Şüphesiz Allah adil olanları sever. (49/9)

Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (49/10)

Mü'min olanlar, ancak o kimselerdir ki onlar Allah'a ve Resûlü'ne iman ettiler sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar sadık (doğru) olanların ta kendileridir. (49/15)

Bu arada mü'minlerden orda kim varsa çıkardık. (51/35)

Sen öğüt verip-hatırlat; çünkü gerçekten öğütle-hatırlatma mü'minlere yarar sağlar. (51/55)

O gün mü'min erkekler ile mü'min kadınları nurları önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. "Bugün sizin müjdeniz içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz) altından ırmaklar akan cennetlerdir." İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (57/12)

Şüphesiz 'gizli toplantıların fısıldaşmaları' (kulis) iman edenleri üzüntüye düşürmek için ancak şeytan (ürünü olan işler)dandır. Oysa Allah'ın izni olmaksızın o onlara hiçbir şeyle zarar verecek değildir. Şu halde mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etsinler. (58/10)

Kitap Ehlinden inkâr edenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Onların çıkacaklarını siz sanmamıştınız onlar da kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Böylece Allah(ın azabı) da onlara hesaba katmadıkları bir yönden geldi yüreklerine korku saldı; öyle ki evlerini kendi elleriyle ve mü'minlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık ey basiret sahipleri ibret alın. (59/2)

O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir; Kuddûs'tur; Selam'dır; Mü'min'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır; Mütekebbir'dir. Allah (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir. (59/23)

Ey iman edenler, mü'min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mü'min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz artık sakın onları kafirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü'min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikahlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü'min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu Allah'ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (60/10)

Ey Peygamber, mü'min kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak, (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak) ma'ruf (iyi güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır çok esirgeyendir. (60/12)

Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah'tan 'yardım ve zafer (nusret)' ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele. (61/13)

Derler ki, "Andolsun Medine'ye bir dönecek olursak gücü ve onuru çok olan düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır." Oysa izzet (güç onur ve üstünlük) Allah'ın O'nun Resûlü'nün ve mü'minlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar. (63/8)

Allah; O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse mü'minler (yalnızca) Allah'a tevekkül etsinler. (64/13)

Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah'a tevbe ederseniz (ne güzel); çünkü kalbleriniz eğrilik gösterdi. Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız artık Allah onun mevlasıdır; Cibril ve mü'minlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler. (66/4)

Belki onun Rabbi -eğer o sizi boşayacak olursa- ona yerinize sizlerden daha hayırlı Müslüman mü'min gönülden itaat eden tevbe eden ibadet eden oruç tutan dul ve bakire eşler' verir. (66/5)

Rabbim, beni annemi babamı mü'min olarak evime gireni iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlere yıkımdan başkasını arttırma. (71/28)

Ve mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. (85/7)

Kahrolsun Ashub-ı Uhdud, 'Tutuşturucu-yukıt dolu o ateş', Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuşlardı. Ve müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı. Kendileri onlardan, yalnızca 'üstün ve güçlü olan,' öğülen Allah'a iman ettiklerinden dolayı ihtikam alıyorlardı. Ki O (Allah), göklerin ve yerin mülkü onundur. Allah, herşeyin üzerine şahit olandır. (85/4-9)

Gerçek şu ki, mü'min erkeklerle mü'min kadınlara işkence (fitne) uygulayanlar sonra tevbe etmeyenler; işte onlar için cehennem azabı vardır ve yakıcı azab onlaradır. (85/10)

MÜNAFIKLAR

İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değillerdir. (2/8)

(Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar yalnızca kendilerini aldatıyorlarlar ve şuurunda değiller. (2/9)

Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı onlar için acı bir azab vardır. (2/10)

Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler. (2/11)

Bilin ki; gerçekten asıl fesatçılar bunlardır ama şuurunda değildirler. (2/12)

Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (2/13)

İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise derler ki: "Şüphesiz sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz." (2/14)

(Asıl) Allah, onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır. (2/15)

İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alışverişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır. (2/16)

Bunların örneği ateş yakan adamın örneğine benzer; (ki onun ateşi) çevresini aydınlattığı zaman Allah onların aydınlığını giderir ve göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir. (2/17)

Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı dönmezler. (2/18)

Ya da (bunlar) karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek(ler)le yüklü 'gökten şiddetli bir yağmur fırtınasına tutulmuş gibidirler ki yıldırımların saldığı dehşetle'; ölüm korkusundan parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Oysa Allah, kafirleri çepeçevre kuşatıcıdır. (2/19)

Çakan şimşek neredeyse gözlerini kapıverecek; önlerini her aydınlattığında (biraz) yürürler üzerlerine karanlık basıverince de kalakalırlar. Allah dileseydi işitmelerini de görmelerini de gideriverirdi. Şüphesiz Allah herşeye güç yetirendir. (2/20)

Ki, (bunlar) Allah'ın ahdini onu kesin olarak onayladıktan sonra bozarlar Allah'ın kendisiyle birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar. Kayba uğrayanlar işte bunlardır. (2/27)

İnsanlardan öylesi vardır ki dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah'ı şahid getirir; oysa o azılı bir düşmandır. (2/204)

Ona: "Allah'tan kork" denildiği zaman büyüklük gururu onu günaha sürükler kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o. (2/206)

Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık tümü Rabbimizin katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. (3/7)

Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi bir uyuklama ki içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da canları derdine düşmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak: "Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin tümü Allah'ındır." Onlar sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar "Bu işten bize bir şey olsaydı biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir." (3/154)

Ey iman edenler, inkâr edenler ile yeryüzünde gezip dolaşırken veya savaşta bulundukları sırada (ölen) kardeşleri için: "Yanımızda olsalardı ölmezlerdi öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın. Allah bunu onların kalplerinde onulmaz bir hasret olarak kıldı. Dirilten ve öldüren Allah'tır. Allah, yaptıklarınızı görendir. (3/156)

İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu Allah'ın) mü'minleri ayırdetmesi; (3/166)

Münafıklık yapanları da, belirtmesi içindi. Onlara: "Gelin Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde "Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik" dediler. O gün onlar imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir. (3/167)

Onlar kendileri oturup kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi öldürülmezlerdi" diyenlerdir. De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz ölümü kendinizden savın öyleyse." (3/168)

Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi? Bunlar tağut'un önünde muhakeme olmayı istemektedirler; oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardır. Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister. (4/60)

Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiğinde o münafıkların senden kaçabildiklerince kaçtıklarını görürsün. (4/61)

Öyleyse nasıl olur da, kendi ellerinin sundukları sonucu onlara bir musibet isabet eder sonra sana gelerek: "Kuşkusuz biz iyilikten ve uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik" diye Allah'a yemin ederler? (4/62)

İşte bunların, Allah kalplerinde olanı bilmektedir. O halde sen onlardan yüz çevir onlara öğüt ver ve onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici söz söyle. (4/63)

Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar, kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah'tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi elbette Allah'ı tevbeleri kabul eden esirgeyen olarak bulurlardı. (4/64)

Hayır öyle değil; Rabbine andolsun aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp, sonra senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. (4/65)

Eğer gerçekten biz onlara: "Kendinizi öldürün ya da yurtlarınızdan çıkın" diye yazmış olsaydık onlardan az bir bölümü dışında bunu yapmazlardı. Onlar kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi bu şüphesiz onlar için hayırlı ve daha sağlam olurdu. (4/66)

Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır. Şayet size bir musibet isabet edecek olsa: "Doğrusu Allah bana nimet verdi çünkü onlarla birlikte olmadım" der. (4/72)

Eğer size Allah'tan bir fazl (zafer) isabet ederse o zaman da sanki onunla aranızda hiçbir yakınlık yokmuş gibi kuşkusuz şöyle der; "Keşke onlarla birlikte olsaydım böylece ben de büyük 'kurtuluş ve mutluluğa' erseydim." (4/73)

Kendilerine; "Elinizi (savaştan) çekin namazı kılın zekatı verin" denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında onlardan bir grup insanlardan Allah'tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: "Rabbimiz ne diye savaşı üzerimize yazdın bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?" dediler. De ki: "Dünyanın metaı azdır ahiret ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz 'bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmayacaksİnız." (4/77)

Her nerede olursanız ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa: "Bu Allah'tandır" derler; onlara bir kötülük dokunsa: "Bu sendendir" derler. De ki: "Tümü Allah'tandır." Fakat ne oluyor ki bu topluluğa hiçbir sözü anlamaya çalışmıyorlar? (4/78)

Kim Resûl'e itaat ederse gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik. (4/80)

"Tamam-kabul" derler. Ama yanından çıktıkları zaman onlardan bir grup karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar. Allah karanlıklarda kurduklarını yazıyor. Sen de onlardan yüz çevir ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter. (4/81)

Onlar hâlâ Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah'tan başkasının katından olsaydı kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler ihtilaflar) bulacaklardı. (4/82)

Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı onlardan 'sonuç-çıkarabilenler' onu bilirlerdi. Allah'ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz. (4/83)

Şu halde münafıklar konusunda ikiye bölünmeniz ne diye? Oysa Allah onları kazandıkları dolayısıyla tepe taklak etmiştir. Allah'ın saptırdığını hidayete erdirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa artık sen ona kesin olarak bir yol bulamazsın. (4/88)

Onlar kendilerinin inkâra sapmaları gibi sizin de inkâra sapmanızı istediler. Böylelikle bir olacaktınız. Öyleyse Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan veliler (dostlar) edinmeyin. Şayet yine yüz çevirirlerse artık onları tutun ve her nerede ele geçirirseniz öldürün. Onlardan ne bir veli (dost) edinin ne de bir yardımcı. (4/89)

Ancak sizinle aralarında andlaşma bulunan bir kavime sığınanlar ya da hem sizinle hem kendi kavimleriyle savaşmak (istemeyip bun)dan göğüslerini sıkıntı basıp size gelenler (dokunulmazdır.) Allah dileseydi onları üstünüze saldırtır böylece sizinle çarpışırlardı. Eğer sizden uzak durur (geri çekilir) sizinle savaşmaz ve barış (şartların)ı size bırakırlarsa artık Allah sizin için onların aleyhinde bir yol kılmamıştır. (4/90)

Diğerlerini de sizden ve kendi kavimlerinden güvende olmayı istiyor bulacaksınız. (Ama) Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama) dalarlar. Şayet sizden uzak durmaz barış (şartların)ı size bırakmaz ve ellerini çekmezlerse artık onları her nerede bulursanız tutun ve onları öldürün. İşte size onların aleyhinde apaçık olan 'destekleyici bir delil' kıldık. (4/91)

Onlar insanlardan gizlerler de Allah'tan gizlemezler. Oysa O kendileri sözden (plan olarak) hoşnut olmayacağı şeyi 'geceleri düzenleyip kurarlarken' onlarla beraberdir. Allah yaptıklarını kuşatandır. (4/108)

Eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti senin üzerinde olmasaydı onlardan bir grup seni de saptırmak için tasarı kurmuştu. Oysa onlar ancak kendi nefislerini saptırırlar ve sana hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah sana Kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti. Allah'ın üzerinizdeki fazlı çok büyüktür. (4/113)

Onların 'gizlice söyleşmelerinin' çoğunda hayır yok. Ancak bir sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki başka. Kim Allah'ın rızasını isteyerek böyle yaparsa artık ona büyük bir ecir vereceğiz. (4/114)

Kim kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan sonra elçiye muhalefet ederse ve mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o!.. (4/115)

Gerçek şu iman edip sonra inkâra sapanlar sonra yine iman edip sonra inkâra sapanlar sonra da inkârları artanlar… Allah onları bağışlayacak değildir onları doğru yola da iletecek değildir. (4/137)

Münafıklara müjde ver: Onlar için gerçekten acıklı bir azab vardır. (4/138)

Onlar mü'minleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz 'bütün kuvvet ve onur' Allah'ındır. (4/139)

O size Kitapta: "Allah'ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar onlarla oturmayın yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. Doğrusu Allah münafıkların ve kafirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır. (4/140)

Onlar sizi gözetleyip-duruyorlar. Size Allah'tan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse: "Sizinle birlikte değil miydik?" derler. Ama kafirlere bir pay düşerse: "Size üstünlük sağlamadık mı mü'minlerden size (gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?" derler. Allah kıyamet günü aranızda hükmedecektir. Allah kafirlere mü'minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez. (4/141)

Gerçek şu ki münafıklar (sözde) Allah'ı aldatmaktadırlar. Oysa O onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı ancak çok az anarlar. (4/142)

Arada bocalayıp dururlar. Ne onlarla ne bunlarla. Allah kimi saptırırsa artık sen ona yol bulamazsın. (4/143)

Ey iman edenler mü'minleri bırakıp kafirleri veliler (dostlar) edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık olan kesin bir delil vermek ister misiniz? (4/144)

Gerçekten münafıklar ateşin en alçak tabakasındadırlar. Onlara bir yardımcı bulamazsın. (4/145)

Ancak tevbe edenler, ıslah edenler, Allah'a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak Allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar mü'minlerle beraberdirler. Allah, mü'minlere büyük bir ecir verecektir. (4/146)

Ey Peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla "İnandık" diyenlerle Yahudiler'den küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar yalana kulak tutanlar sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır. Onlar kelimeleri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar "Size bu verilirse onu alın o verilmezse ondan kaçının" derler. Allah kimin fitne(ye düşme)sini isterse artık onun için sen Allah'tan hiçbir şeye malik olamazsın. İşte onlar Allah'ın kalplerini arıtmak istemedikleridir. Dünyada onlar için bir aşağılanma ahirette onlar için büyük bir azab vardır. (5/41)

İşte kalplerinde hastalık olanları: "Zamanın felaketleriyle aleyhimize dönüp bize çarpmasından korkuyoruz" diyerek aralarında çabalar yürüttüklerini görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih veya katından bir emir getirecek de onlar nefislerinde gizli tuttuklarından dolayı pişman olacaklardır. (5/52)

İman edenler: "Olanca yeminleriyle elbette sizlerle birlik olduklarına ilişkin Allah'a yemin edenler bunlar mıdır? Onların bütün yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır böylece hüsrana uğrayanlar olmuşlardır." derler. (5/53)

Onlar hâlâ cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü Allah'tan daha güzel olan kimdir? (5/50)

Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor. (9/42)

Allah, seni affetsin; doğru söyleyenler sana açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara izin verdin? (9/43)

Allah'a ve ahiret gününe iman edenler mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten (kaçınmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini bilendir. (9/44)

Senden yalnızca Allah'a ve ahiret gününe inanmayan kalbleri kuşkuya kapılıp kuşkularında kararsızlığa düşenler izin ister. (9/45)

Eğer (savaşa) çıkmak isteselerdi herhalde ona bir hazırlık yaparlardı. Ancak Allah (savaşa) gönderilmelerini çirkin gördü de ayaklarını doladı ve; "(Onlara) Siz de oturanlarla birlikte oturun" denildi. (9/46)

Sizinle birlikte çıksalardı size 'kötülük ve zarardan' başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara 'haber taşıyanlar' vardır. Allah zulmedenleri bilir. (9/47)

Andolsun daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi. Sonunda onlar istemedikleri halde hak geldi ve Allah'ın emri ortaya çıkıp-üstünlük sağladı. (9/48)

Onlardan bir kısmı: "Bana izin ver ve beni fitneye katma" der. Haberin olsun onlar fitnenin (ta) içine düşmüşlerdir. Hiç şüphesiz cehennem o inkâr edenleri mutlaka çepeçevre kuşatıcıdır. (9/49)

Sana iyilik dokunursa bu onları fenalaştırır bir musibet isabet edince ise: "Biz önceden tedbirimizi almıştık" derler ve sevinç içinde dönüp giderler. (9/50)

De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (9/51)

De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de Allah'ın ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azab dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz." (9/52)

De ki: "İsteyerek veya istemiyerek infak edin; sizden kesin olarak kabul edilmeyecektir. Çünkü siz bir fasıklar topluluğu oldunuz." (9/53)

İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey Allah'ı ve elçisini tanımamaları namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak etmeleridir. (9/54)

Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azablandırmak ve canlarının inkâr içindeyken zorlukla çıkmasını ister. (9/55)

Gerçekten sizden olduklarına dair Allah adına yemin ederler. Oysa onlar sizden değildirler. Ancak onlar ödleri kopan bir topluluktur. (9/56)

Eğer onlar bir sığınak ya da (kalacak) mağaralar veya girebilecekleri bir yer bulsalardı hızla oraya yönelip koşarlardı. (9/57)

Onlardan sadakalar konusunda seni yadırgayacaklar vardır. Ondan kendilerine verilirse hoşlanırlar kendilerine verilmediği zaman bu sefer gazablanırlar. (9/58)

Eğer onlar Allah'ın ve elçisinin verdiklerine hoşnut olsalardı ve: "Bize Allah yeter; Allah pek yakında bize fazlından verecek O'nun elçisi de. Biz gerçekten ancak Allah'a rağbet edenleriz" deselerdi (ya)!.. (9/59)

İçlerinden Peygamberi incitenler ve: "O (her sözü dinleyen) bir kulaktır" diyenler vardır. De ki: "O sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a iman eder mü'minlere inanıp-güvenir ve sizden iman edenler için bir rahmettir. Allah'ın elçisine eziyet edenler... Onlar için acı bir azab vardır." (9/61)

Bilmiyorlar mı kim Allah'a ve elçisine karşı koymaya çalışırsa gerçekten onun için onda ebedi kalmak üzere cehennem ateşi vardır? İşte en büyük aşağılanma budur. (9/63)

Münafıklar kalblerinde olanı kendilerine haber verecek bir sûrenin aleyhlerinde indirilmesinden çekiniyorlar. De ki: "Alay edin. Şüphesiz Allah kaçınmakta olduklarınızı açığa çıkarandır." (9/64)

Onlara sorarsan andolsun: "Biz dalmış oyalanıyorduk" derler. De ki: "Allah ile O'nun ayetleriyle ve elçisiyle mi alay ediyordunuz?" (9/65)

Özür belirtmeyiniz. Siz imanınızdan sonra inkâra saptınız. Sizden bir topluluğu bağışlasak da bir topluluğunuzu gerçekten suçlu-günahkar olmaları nedeniyle azablandıracağız. (9/66)

Münafık erkekler ve münafık kadınlar bazısı bazısındandır; kötülüğü emrederler iyilikten alıkoyarlar ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar Allah'ı unuttular; O da onları unuttu. Şüphesiz münafıklar fıska sapanlardır. (9/67)

Allah erkek münafıklara da kadın münafıklara da ve (bütün) kâfirlere içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşini vadetti. Bu onlara yeter. Allah onları lanetlemiştir ve onlar için sürekli bir azab vardır. (9/68)

Sizden önceki (münafıklar ve kâfirler) gibi. Onlar sizden kuvvet bakımından daha güçlü mal ve çocuklar bakımından daha çoktular. Onlar kendi paylarıyla yararlanmaya baktılar; siz de sizden öncekilerin kendi paylarıyla yararlanmaya kalkışmaları gibi kendi paylarınızla yararlanmaya baktınız ve siz de (dünyaya ve zevke) dalanlar gibi daldınız. İşte onların dünyada ahirette bütün yapıp-ettikleri (amelleri) boşa çıkmıştır ve işte onlar kayba uğrayanlardır. (9/69)

Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert ve caydırıcı davran. Onların barınma yerleri cehennemdir ne kötü bir yataktır o!.. (9/73)

Allah'a and içiyorlar ki (o inkâr sözünü) söylemediler. Oysa andolsun onlar inkâr sözünü söylemişlerdir ve İslamlıklarından sonra inkâra sapmışlardır ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir. Oysa intikama kalkışmalarının kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu. Eğer tevbe ederlerse kendileri için hayırlı olur eğer yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da ahirette de acı bir azabla azablandırır. Onlar için yeryüzünde bir koruyucu-dost ve bir yardımcı yoktur. (9/74)

Onlardan kimi de: "Andolsun eğer bize bol ihsanından verirse gerçekten sadaka vereceğiz ve salihlerden olacağız" diye Allah'a ahdetmiştir. (9/75)

Onlara kendi bol ihsanından verince ise onunla cimrilik yaptılar ve yüz çevirdiler; onlar böyle sırt dönenlerdir. (9/76)

Böylece O da Allah'a verdikleri sözü tutmamaları ve yalan söylemeleri nedeniyle kendisiyle karşılaşacakları güne kadar kalplerinde nifakı (sonuçta köklü bir duygu olarak) yerleşik kıldı. (9/77)

Onlar bilmiyorlar mı ki elbette Allah onların gizli tuttuklarını da fısıldaştıklarını da biliyor. Gerçekten Allah gaybın bilgisine sahip olandır. (9/78)

Sadakalar, konusunda mü'minlerden ek bağışlarda bulunanlarla emeklerinden (cehdlerinden) başkasını bulamayanları yadırgayarak bunlarla alay edenler; Allah (asıl) onları alay konusu kılmıştır ve onlar için acı bir azab vardır. (9/79)

Sen onlar için ister bağışlanma dile istersen dileme. Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de Allah onları kesinlikle bağışlamaz. Bu gerçekten onların Allah'a ve elçisine (karşı) nankörlük etmeleri dolayısıyladır. Allah fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (9/80)

Allah'ın elçisine muhalif olarak (savaştan) geri kalanlar oturup-kalmalarına sevindiler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeyi çirkin görerek: "Bu sıcakta (savaşa) çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir." Bir kavrayıp-anlasalardı. (9/81)

Öyleyse kazandıklarının cezası olarak az gülsünler çok ağlasınlar. (9/82)

Bundan böyle Allah seni onlardan bir topluluğun yanına döndürür de (yine savaşa) çıkmak için senden izin isterlerse de ki: "Kesin olarak benimle hiçbir zaman (savaşa) çıkamazsınız ve kesin olarak benimle bir düşmana karşı savaşamazsınız. Çünkü siz oturmayı ilk defa hoş gördünüz; öyleyse geride kalanlarla birlikte oturun." (9/83)

Onlardan ölen birinin namazını hiçbir zaman kılma mezarı başında durma. Çünkü onlar Allah'a ve elçisine (karşı) inkâra saptılar ve fasık kimseler olarak öldüler. (9/84)

Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünyada azablandırmak ve canlarının onlar inkâr içindeyken zorluk içinde çıkmasını istiyor. (9/85)

"Allah'a iman edin O'nun elçisi ile cihada çıkın" diye bir sûre indirildiği zaman onlardan servet sahibi olanlar senden izin isteyip: "Bizi bırakıver oturanlarla birlikte olalım" dediler. (9/86)

(Savaştan) Geri kalanlarla birlikte olmayı seçtiler. Onların kalbleri mühürlenmiştir. Bundan dolayı kavrayıp-anlamazlar. (9/87)

Bedevilerden özür belirtenler kendilerine izin verilmesi için geldiler. Allah'a ve elçisine yalan söyleyenler de oturup kaldı. Onlardan inkâr edenlere pek acı bir azab isabet edecektir. (9/90)

Yol, ancak o kimseler aleyhinedir ki zengin oldukları halde (savaşa çıkmamak için) senden izin isterler ve bunlar geride kalanlarla birlikte olmayı seçerler. Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Bundan dolayı onlar bilmezler. (9/93)

Onlara geri döndüğünüzde size özür belirttiler. De ki: "Özür belirtmeyiniz size kesin olarak inanmıyoruz. Allah bize durumunuzu haber vermiştir. Yaptıklarınızı Allah görecektir O'nun elçisi de. Sonra gaybı da müşahede edilebileni de bilen'e döndürüleceksiniz ve O yaptıklarınızı size haber verecektir." (9/94)

Onlara geri döndüğünüzde kendilerinden vazgeçmeniz için Allah'a and içecekler. Artık siz onlara sırt çevirin. Onlar gerçekten pistirler. Kazanmakta olduklarının bir cezası olarak barınma yerleri cehennemdir. (9/95)

Kendilerinden hoşnut olmanız için size yemin ederler. Siz onlardan hoşnut olsanız bile şüphesiz Allah fasıklar topluluğundan hoşnut olmaz. (9/96)

Bedeviler inkâr ve nifak bakımından daha şiddetlidir. Allah'ın elçisine indirdiği sınırları bilmemeye de onlar daha 'yatkın ve elverişlidir.' Allah bilendir hüküm ve hikmet sahibidir. (9/97)

Bedevilerden öyleleri vardır ki infak ettiğini bir cereme sayar ve sizi felaketlerin sarıvermesini bekler. Kötü felaket onları sarsın. Allah işitendir bilendir. (9/98)

Bedevilerden öyleleri de vardır ki onlar Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve infak ettiğini Allah katında bir yakınlaşmaya ve elçinin dua ve bağışlama dileklerine (bir yol) sayar. Haberiniz olsun bu gerçekten onlar için bir yakınlaşmadır. Allah da onları kendi rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah bağışlayandır esirgeyendir. (9/99)

Çevrenizdeki bedevilerden münafık olanlar vardır ve Medine halkından da nifakı alışkanlığa çevirmiş olanlar vardır. Sen onları bilmezsin biz onları biliriz. Biz onları iki kere azablandıracağız sonra onlar büyük bir azaba döndürülecekler. (9/101)

Diğerleri günahlarını itiraf ettiler onlar salih bir ameli bir başka kötüyle karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tevbelerini kabul eder. Hiç şüphesiz Allah bağışlayandır esirgeyendir. (9/102)

Onların mallarından sadaka al bununla onları temizlemiş arındırmış olursun. Onlara dua et. Doğrusu senin duan onlar için 'bir sükûnet ve huzurdur.' Allah işitendir bilendir. (9/103)

Onlar bilmiyorlar mı ki gerçekten Allah kullarından tevbeleri kabul edecek ve sadakaları alacak olan O'dur. Şüphesiz tevbeleri kabul eden esirgeyen O'dur. (9/104)

De ki: "Yapıp-edin. Allah sizin yapıp-ettiklerinizi (amellerinizi) görecektir. O'nun elçisi ve mü'minler de. Yakında gaybı ve müşahede edilebileni Bilen'e döndürüleceksiniz ve O size yaptıklarınızı haber verecektir." (9/105)

Diğer bir kısmı Allah'ın emri için ertelenmişlerdir. O bunları ya azablandıracak veya tevbelerini kabul edecektir. Allah bilendir hüküm ve hikmet sahibidir. (9/106)

Zarar vermek inkârı (pekiştirmek) mü'minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah'a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: "Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (var ya) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik etmektedir. (9/107)

Onların kalbleri parçalanmadıkça kurdukları bina kalblerinde bir şüphe olarak sürüp-gidecektir. Allah bilendir hüküm ve hikmet sahibidir. (9/110)

Bir sûre indirildiğinde onlardan bazısı: "Bu hanginizin imanını arttırdı?" der. Ancak iman edenlere gelince; onların imanını arttırmıştır ve onlar müjdeleşmektedirler. (9/124)

Kalblerinde hastalık olanların ise iğrençliklerine iğrençlik (murdarlık) ekleyip-arttırmış ve onlar kâfir kimseler olarak ölmüşlerdir. (9/125)

Görmüyorlar mı ki gerçekten onlar her yıl bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar. (9/126)

Bir sûre indirildiğinde bazısı bazısına bakar (ve): "Sizi bir kimse görüyor mu?" (der.) Sonra sırt çevirir giderler. Gerçekten onlar kavramayan bir topluluk olmaları dolayısıyla Allah onların kalblerini çevirmiştir. (9/127)

İnsanlardan kimi Allah'a bir ucundan ibadet eder eğer kendisine bir hayır dokunursa bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O dünyayı kaybetmiştir ahireti de. İşte bu apaçık bir kayıptır. (22/11)

(Ya da) Zararı yararından daha yakın olana tapar; ne kötü yardımcı ve ne kötü yoldaştır. (22/13)

Doğrusu uydurulmuş bir yalanla gelenler sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azab vardır. (24/11)

Hani münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: "Allah ve Resulü bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlardı. (33/12)

Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: "Ey Yesrib (Medine) halkı artık sizin için (burada) kalacak yer yok şu halde dönün." Onlardan bir topluluk da: "Gerçekten evlerimiz açıktır" diye Peygamberden izin istiyordu; oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı. (33/13)

Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş olsaydı hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı. (33/14)

Oysa andolsun daha önce 'arkalarını dönüp kaçmayacaklarına' dair Allah'a söz vermişlerdi; Allah'a verilen söz (ahid) ise (ağır bir) sorumluluktur. (33/15)

De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz; böyle olsa bile pek az (bir zaman) dışında metalanıp-yararlandırılmazsınız." (33/16)

De ki: "Size bir kötülük isteyecek olsa sizi Allah'tan koruyacak veya size bir rahmet isteyecek olsa (buna engel olacak) kimdir?" Onlar kendileri için Allah'ın dışında ne bir veli ne bir yardımcı bulamazlar. (33/17)

Gerçekten Allah içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri bilir. Bunlar pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler. (33/18)

(Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.' Şayet korku gelecek olsa ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün. Korku gidince de, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle (eleştirip inciterek) karşılarlar. İşte onlar iman etmemişlerdir; böylece Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu Allah'a göre pek kolaydır. (33/19)

Onlar (münafıklar düşman) birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer (askeri) birlikler gelecek olsa çölde bedevi-Araplar arasında olup sizin haberlerinizi (ordan) sormayı cidden arzu ediyorlardı. Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı. (33/20)

Andolsun sizin için Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır. (33/21)

Çünkü Allah (sözüne bağlı kalıp doğru olan) sâdıkları sadakatlerinden dolayı mükafaatlandıracak münafıkları da dilerse azablandıracak veya tevbe (nasib edip tevbe)lerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır çok esirgeyendir. (33/24)

Kafirlere ve münafıklara itaat etme eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter. (33/48)

Andolsun eğer münafıklar kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde kışkırtıcılık yapan (yalan haber yayan)lar (bu tutumlarına) bir son vermeyecek olurlarsa gerçekten seni onlara saldırtırız sonra orada seninle pek az (bir süre) komşu kalabilirler. (33/60)

Lanete uğratılmışlar olarak; nerede ele geçirilseler yakalanırlar ve öldürüldükçe (sürekli) öldürülürler. (33/61)

(Bu) Daha önceden gelip-geçenler hakkında (uygulanan) Allah'ın sünnetidir. Allah'ın sünnetinde kesin olarak bir değişiklik bulamazsın. (33/62)

İman edenler derler ki: "(Savaş izni için) Bir sûre indirilmeli değil miydi?" Fakat içinde savaş (kıtal) zikri geçen muhkem bir sure indirildiği zaman kalplerinde hastalık olanların üzerine ölüm baygınlığı çökmüş olanların bakışı gibi sana baktıklarını gördün. Oysa onlara evla (olan): (47/20)

İtaat ve maruf (güzel) sözdü. Fakat iş kesinlik ve kararlılık gerektirdiği zaman şayet Allah'a sadakat gösterselerdi şüphesiz onlar için daha hayırlı olurdu. (47/21)

Demek 'iş başına gelip yönetimi ele alırsanız' hemen yeryüzünde fesad (bozgunculuk) çıkaracak ve akrabalık bağlarınızı koparıp parçalayacaksınız öyle mi? (47/22)

İşte bunlar; Allah onları lanetlemiş böylece (kulaklarını) sağırlaştırmış ve basiret (göz)lerini de kör etmiştir. (47/23)

Öyle olmasa Kur'an'ı iyiden iyiye düşünmezler miydi? Yoksa birtakım kalpler üzerinde kilitler mi vurulmuş? (47/24)

Şüphesiz kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra gerisin geri (küfre) dönenleri şeytan kışkırtmış ve uzun emellere kaptırmıştır. (47/25)

İşte böyle; çünkü gerçekten onlar Allah'ın indirdiğini çirkin karşılayanlara dediler ki: "Size bazı işlerde itaat edeceğiz." Oysa Allah sakladıkları şeyleri (sır olarak konuştuklarını) biliyor. (47/26)

Öyleyse melekler yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak? (47/27)

İşte böyle; çünkü gerçekten onlar Allah'ı gazablandıran şeye uydular ve O'nu razı edecek şeyleri çirkin karşıladılar; bundan dolayı (Allah) amellerini boşa çıkardı. (47/28)

Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar Allah'ın kinlerini hiç (ortaya) çıkarmayacağını mı sandılar? (47/29)

Eğer biz dilersek sana onları elbette gösteririz böylelikle onları simalarından tanırsın. Andolsun sen onları sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah amellerinizi bilir. (47/30)

Andolsun biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız). (47/31)

Şüphesiz inkar edenler Allah'ın yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra 'elçiye karşı gelip zorluk çıkaranlar' kesin olarak Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. (Allah) Onların amellerini boşa çıkaracaktır. (47/32)

Bedevilerden geride bırakılanlar sana diyecekler ki: "Bizi mallarımız ve ailelerimiz meşgul etti. Bundan dolayı bizim için mağfiret dile." Onlar kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: "Şimdi Allah size bir zarar isteyecek ya da bir yarar dileyecek olsa sizin için Allah'a karşı kim herhangi bir şeyle güç yetirebilir? Hayır Allah yaptıklarınızı haber alandır." (48/11)

Hayır siz Peygamberin ve mü'minlerin ailelerine ebedi olarak bir daha dönmeyeceklerini zannettiniz; bu kalplerinizde çekici kılındı ve kötü bir zan ile zanda bulundunuz da yıkıma uğramış bir topluluk oldunuz. (48/12)

(Savaştan) Geride bırakılanlar siz ganimetleri almaya gittiğiniz zaman diyeceklerdir ki: "Bizi bırakın da sizi izleyelim." Onlar Allah'ın kelamını değiştirmek istiyorlar. De ki: "siz kesin olarak bizim izimizden gelemezsiniz. Allah daha evvel böyle buyurdu." Bunun üzerine: "Hayır bizi kıskanıyorsunuz" diyecekler. Hayır onlar pek az anlayan kimselerdir. (48/15)

Bedevilerden geride bırakılanlara de ki: "Siz yakında zorlu savaşçı olan bir kavme çağrılacaksınız; onlarla (ya) savaşırsınız ya da (onlar) Müslüman olurlar. Bu durumda eğer itaat ederseniz Allah size güzel bir ecir verir; eğer bundan önce sırt çevirdiğiniz gibi (yine) sırt çevirirseniz sizi acı bir azab ile azablandırır." (48/16)

O gün münafık erkekler ile münafık kadınlar iman edenlere derler ki: "(Ne olur) Bize bir bakın sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım." Onlara: "Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya çalışın" denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet dış yanında o yönden azab vardır. (57/13)

(Münafıklar) Onlara seslenirler: "Biz sizlerle birlikte değil miydik?" Derler ki: "Evet ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz (Müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip-beklediniz (Allah'a ve İslam'a karşı) kuşkulara kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp-aldattı. Sonunda Allah'ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o aldaltıcı da sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak hatta masumca sizden görünerek) aldatmış oldu." (57/14)

Artık bugün sizden herhangi bir fidye alınmaz ve inkâr edenlerden de.. Barınma yeriniz ateştir sizin veliniz (size yaraşan dost) odur; o ne kötü bir gidiş yeridir. (57/15)

'Gizli toplantıların fısıldaşmalarından' (kulis) men' edilip sonra men' edildikleri şeye dönenleri; günah düşmanlık ve Peygamber'e isyanı (aralarında) fısıldaşanları görmüyor musun? Onlar sana geldikleri zaman seni Allah'ın selamladığı biçimde selamlıyorlar. Ve kendi kendilerine: "Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azab etse ya." derler. Onlara cehennem yeter; oraya gireceklerdir. Artık o ne kötü bir gidiş yeridir. (58/8)

Ey iman edenler kendi aranızda gizli konuşmalarda bulunacağınız zaman bundan böyle günah düşmanlık ve Peygamber'e isyanı fısıldaşıp-konuşmayın; birri (iyiliği) ve takvayı konuşun ve huzurunda toplanacağınız Allah'tan sakının. (58/9)

Şüphesiz 'gizli toplantıların fısıldaşmaları' (kulis) iman edenleri üzüntüye düşürmek için ancak şeytan (ürünü olan işler)dandır. Oysa Allah'ın izni olmaksızın o onlara hiçbir şeyle zarar verecek değildir. Şu halde mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etsinler. (58/10)

Allah'ın kendilerine karşı gazablandığı bir kavmi veli (dost ve müttefik) edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne onlardan. Kendileri de (açıkça gerçeği) bildikleri halde yalan üzere yemin ediyorlar. (58/14)

Allah onlara şiddetli bir azab hazırlamıştır. Doğrusu onların yaptıkları ne kötüdür. (58/15)

Onlar yeminlerini bir siper edindiler böylece Allah'ın yolundan alıkoydular. Artık onlar için alçaltıcı bir azab vardır. (58/16)

Ne malları ne çocukları onlara Allah'a karşı hiçbir şeyle yarar sağlamaz. Onlar ateşin halkıdır içinde süresiz kalacaklardır. (58/17)

Onların tümünü Allah'ın dirilteceği gün sizlere yemin ettikleri gibi O'na da yemin edeceklerdir ve kendilerinin bir şey üzerine olduklarını sanacaklardır. Dikkat edin; gerçekten onlar yalan söyleyenlerin ta kendileridir. (58/18)

Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (58/19)

Hiç şüphesiz Allah'a ve Resûlü'ne karşı (onların koydukları sınırları tanımayıp kendileri sınır koymaya kalkışmakla) başkaldıranlar; işte onlar en çok zillete düşenler arasında olanlardır. (58/20)

Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar ister babaları ister çocukları ister kardeşleri isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar öyle kimselerdir ki (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir. (58/22)

Münafıklık edenleri görmüyor musun ki Kitap Ehlinden inkâr eden kardeşlerine derler ki: "Andolsun eğer siz (yurtlarınızdan) çıkarılacak olursanız mutlaka biz de sizinle birlikte çıkarız ve size karşı olan hiç kimseye hiçbir zaman itaat etmeyiz. Eğer size karşı savaşılırsa elbette size yardım ederiz." Oysa Allah şahidlik etmektedir ki onlar gerçekten yalancıdırlar. (59/11)

Andolsun (yurtlarından) çıkarılacak olurlarsa onlarla birlikte çıkmazlar. Onlara karşı savaşılırsa da kendilerine yardımda bulunmazlar; yardım etseler bile (arkalarına) dönüp-kaçarlar. Sonra kendilerine yardım edilmez. (59/12)

Herhalde içlerinde 'dehşet ve yılgınlık uyandırma bakımından' siz Allah'tan daha çetinsiniz. Bu şüphesiz onların 'derin bir kavrayışa sahip olmamaları' dolayısıyla böyledir. (59/13)

Onlar iyice korunmuş şehirlerde veya duvar arkasında olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın oysa kalpleri paramparçadır. Bu şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir. (59/14)

Şeytanın durumu gibi; çünkü insana "İnkâr et" dedi inkâr edince de: "Gerçek şu ki ben senden uzağım. Doğrusu ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" dedi. (59/16)

Münafıklar sana geldikleri zaman: "Biz gerçekten şehadet ederiz ki sen kesin olarak Allah'ın elçisisin" dediler. Allah da bilir ki sen elbette O'nun elçisisin. Allah şüphesiz münafıkların yalan söylediklerine şahidlik eder. (63/1)

Onlar yeminlerini bir siper edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Doğrusu ne kötü şey yapıyorlar. (63/2)

Bu onların iman etmeleri sonra inkâr etmeleri dolayısıyla böyledir. Böylece kalplerinin üzerini mühürlemiştir artık onlar kavrayamazlar. (63/3)

Sen onları gördüğün zaman cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa) Sanki onlar (sütun gibi) dayandırılmış ahşap-kütük gibidirler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) Her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar bu yüzden onlardan kaçınıp-sakının. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar. (63/4)

Onlara: "Gelin Allah'ın Resûlü sizin için mağfiret (bağışlanma) dilesin" denildiği zaman başlarını yana çevirdiler. Sen onların büyüklük taslamışlar olarak yüz çevirmekte olduklarını görürsün. (63/5)

Senin onlar adına mağfiret dilemen ile mağfiret dilememen onlar için birdir. Allah onlara kesin olarak mağfiret etmeyecektir. Şüphesiz Allah fasık bir kavme hidayet vermez. (63/6)

Onlar ki: "Allah'ın Resûlü yanında bulunanlara hiçbir infak (harcama)da bulunmayın sonunda dağılıp gitsinler" derler. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Ancak münafıklar kavramıyorlar. (63/7)

Derler ki "Andolsun Medine'ye bir dönecek olursak gücü ve onuru çok olan düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır." Oysa izzet (güç onur ve üstünlük) Allah'ın O'nun Resûlü'nün ve mü'minlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar. (63/8)

MÜREKKEP

De ki: "Rabbimin sözleri(ni yazmak) için deniz mürekkep olsa ve yardım için bir benzerini (bir o kadarını) dahi getirsek, Rabbimin sözleri tükenmeden önce, elbette deniz tükeniverirdi. (18/109)

MÜSTAĞNİ

Kim cihad ederse, yalnızca kendi nefsi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, alemlerden müstağnidir. (29/6)

Bu, kendilerine apaçık belgelerle elçiler geldiği halde "bizi bir beşer mi hidayete ulaştıracak?" demeleri ve bu yüzden inkâr edip saparak yüz çevirmeleri nedeniyledir. Allah da (onlara karşı) müstağni olduğunu (hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını) gösterdi. Allah Ğani'dir, Hamid'dir. (64/6)

Fakat kendini müstağni gören (hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını sanan) ise, İşte sen, onda 'yankı uyandırmaya' çalışıyorsun.

Oysa, onun temizlenip-arınmasından sana ne? (80/5-7)

Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görürse, Ve en güzel olanı yalan sayarsa, Biz de ona en zorlu olanı (azaba uğramasını) kolaylaştıracağız. (92/8-10)

Hayır; gerçekten insan, azar. Kendini müstağni gördüğünden. (96/6-7)

MÜŞRİK

Kitap Ehlinden olan kafirler ve müşrikler, Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir. (2/105)

Dediler ki: "Yahudi veya Hıristiyan olun ki hidayete eresiniz." De ki: "Hayır, (doğru yol) Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dini(dir); O müşriklerden değildi." (2/135)

Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler. (2/221)

İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyandı: ancak, O hanif (muvahhid) bir Müslümandı, müşriklerden de değildi. (3/67)

De ki: "Allah doğru söyledi. Öyleyse Allah'ı bir tanıyan (Hanif)ler olarak İbrahim'in dinine uyun. O, müşriklerden değildi." (3/95)

Andolsun, insanlar içinde, mü'minlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve müşrikleri bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir. (5/82)

De ki: "O, gökleri ve yeri yaratırken ve O, (hep) besleyen (hiç) beslenmezken, ben Allah'tan başkasını mı veli edineceğim?" De ki: "Bana gerçekten Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve: Sakın müşriklerden olma." (denildi.) (6/14)

(Bundan) Sonra onların: "Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden değildik" demelerinden başka bir fitneleri olmadı (kalmadı.) (6/23)

Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim." (6/79)

Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka ilah yoktur. Ve müşriklerden yüz çevir. (6/106)

Üzerinde Allah'ın isminin anılmadığı şeyi yemeyin; çünkü bu fısk'tır (yoldan çıkıştır). Gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına gizli-çağrılarda bulunurlar. Onlarla itaat ederseniz şüphesiz siz de müşriklersiniz. (6/121)

Yine bunun gibi onların ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını öldürmeyi süslü gösterdiler. Hem onları helake düşürmek, hem kendi aleyhlerinde dinlerini karmakarışık kılmak için. Allah dileseydi bunu yapmazlardı; sen onları ve düzmekte oldukları iftiraları bırak. (6/137)

De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhid) dinine… O, müşriklerden değildi." (6/161)

(Bu,) Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza Allah'tan ve Resûlü'nden kesin bir uyarıdır. (9/1)

Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah'tan ve Resûlü'nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O'nun Resûlü de… Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah'ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkâr edenleri acı bir azabla müjdele. (9/3)

Ancak müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınızdan (antlaşmadan) bir şeyi eksiltmeyenler ve size karşı hiç kimseye yardım etmeyenler başka; artık antlaşmalarını, süresi bitene kadar tamamlayın. Şüphesiz, Allah muttaki olanları sever. (9/4)

Haram aylar (süre tanınmış dört ay) sıyrılıp-bitince (çıkınca) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun. Eğer tevbe edip namaz kılarlarsa ve zekatı verirlerse yollarını açıverin. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (9/5)

Eğer müşriklerden biri, senden 'eman isterse', ona eman ver; öyle ki Allah'ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu 'güvenlik içinde olacağı yere ulaştır.' Bu, onların elbette bilmeyen bir topluluk olmaları nedeniyledir. (9/6)

Mescid-i Haram yanında kendileriyle anlaştıklarınız dışında, müşriklerin Allah katında ve Resûlünün katında nasıl bir ahdi olabilir? Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz Allah, muttaki olanları sever. (9/7)

Ey iman edenler, müşrikler ancak bir pisliktirler; öyleyse bu yıllarından sonra artık Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer ihtiyaç içinde kalmaktan korkarsanız, Allah dilerse sizi kendi fazlından zengin kılar. Şüphesiz Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (9/28)

Müşrikler istemese de O dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur. (9/33)

Gerçek şu ki, Allah katında ayların sayısı, gökleri ve yeri yarattığı günden beri Allah'ın kitabında on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte dosdoğru olan hesab (din) budur. Öyleyse bunlarda kendinize zulmetmeyin ve onların sizlerle topluca savaşması gibi siz de müşriklerle topluca savaşmayın. Ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir. (9/36)

Kendilerine onların gerçekten çılgın ateşin arkadaşları oldukları açıklandıktan sonra -yakınları dahi olsa- müşrikler için bağışlanma dilemeleri peygambere ve iman edenlere yaraşmaz. (9/113)

Ve: "Bir muvahhid (hanif) olarak yüzünü dine doğru yönelt ve sakın müşriklerden olma," (10/105)

De ki: "Bu, benim yolumdur. Bir basiret üzere Allah'a davet ederim; ben ve bana uyanlar da. Ve Allah'ı tenzih ederim, ben müşriklerden değilim." (12/108)

Öyleyse sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklere aldırış etme. (15/94)

Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi. (16/120)

Sonra sana vahyettik: "Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dinine uy. O, müşriklerden değildi." (16/123)

Zina eden erkek, zina eden ya da müşrik olan bir kadından başkasını nikahlayamaz; zina eden kadını da zina eden ya da müşrik olan bir erkekten başkası nikahlayamaz. Bu, mü'minlere haram kılınmıştır. (24/3)

Sana indirildikten sonra, sakın seni Allah'ın ayetlerinden alıkoymasınlar. Sen Rabbine çağır ve sakın müşriklerden olma. (28/87)

'Gönülden katıksız bağlılar' olarak, O'na yönelin ve O'ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın. (30/31)

(O müşrikler ki,) Kendi dinlerini fırkalara ayırmış ve kendileri de parça parça olmuşlardır; ki her grup kendi elindekiyle övünüp sevinç duymaktadır. (30/32)

De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın, böylece daha öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün. Onların çoğu müşrik kimselerdi." (30/42)

Şundan ki: Allah, münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azablandıracak; mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların tevbesini kabul edecektir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (33/73)

De ki: "Ben ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim. Bana yalnızca, sizin ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunur. Öyleyse O'na yönelin ve O'ndan mağfiret dileyin. Vay haline o müşriklerin." (41/6)

O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir. (42/13)

Bir de; kötü bir zan ile zanda bulunan münafık erkeklerle münafık kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları azablandırması için. O kötülük çemberi, tepelerine insin. Allah, onlara karşı gazablanmış, onları lanetlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır. Varacakları yer ne kötüdür. (48/6)

Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile. (61/9)

(Mü'mini müşrikten, haklıyı haksızdan) Ayırma günü için. (77/13)

Kitap ehlinden ve müşriklerden inkâr edenler, kendilerine apaçık bir delil gelinceye kadar, (bulundukları durumdan) kopup-ayrılacak değillerdi. (98/1)

Şüphesiz, kitap ehlinden ve müşriklerden inkâr edenler, içinde sürekli kalıcılar olmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar, yaratılmışların en kötüleridir. (98/6)

MÜTEKEBBİR

Musa dedi ki: "Gerçekten ben, hesap gününe iman etmeyen her mütekebbirden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım." (40/27)

Ki onlar, Allah'ın ayetleri konusunda kendilerine gelmiş bir delil bulunmaksızın mücadele edip dururlar. (Bu,) Allah katında da, iman edenler katında da büyük bir öfke (sebebi)dir. İşte Allah, her mütekebbir zorbanın kalbini böyle mühürler." (40/35)

İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Artık mütekebbirlerin konaklama yeri ne kötüdür. (40/76)

Firavun'dan. Çünkü, o, ölçüyü taşıran bir mütekebbirdi. (44/31)

O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir; Kuddûs'tur; Selam'dır; Mü'min'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır; Mütekebbir'dir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir. (59/23)